Kuş Bakışı
“Kalplerimizin mümkün olduğunu bildiği” daha güzel bir dünya düşüyle büyüyen çocukların, çocuk olmaların okulu.


önce ateş varmış,
Önce ateş varmış, sonra her şey. İnsan ateşi keşfedip sözü bildiğinde var olmuş çember. Kah şarkılar söylemişler bu çemberde kah yemekler pişirmişler, kah yıldızları seyretmişler. Herkesin eşsizliğini eşitlikle gördükleri yerden ateşi de eşit bölüşmüşler.
bizimkisi
Bizimkisi köyün ve çocukluğun sıcaklığında, gerçekten olduğumuz kişiye yolculuğumuza dair kurulan kocaman bir çember. Birlikte öğrenmeye, deneyimlemeye, değişmeye, büyümeye, anlamı bulmaya ve yaşamaya dair bir çember.


bir köy var yakında,
Bir köy var yakında, buracıkta. Gidiyoruz, görüyoruz; yaşıyoruz. Cesaretle, özgünlükle, merakla, coşkuyla, gözlerimizdeki ışıkla ve bütün şeffalığıyla, şefkatiyle, özeniyle tam 10 yıldır köy burada, ateş burada, çember burada..
masalımız

Dünyanın kargaşa ile yolunu kaybettiği bir günün sabahında uyanmış Hüthüt kuşu.. Eşsiz kurtarıcı Simurg’u görmüş rüyasında. Bütün soruların yanıtı, dertlerin dermanı Kaf Dağının ardında.. Yanı başındaki tüyle uyanmış. Simurg’un tüyünü ve yol arkadaşlarını da almış ve düşmüş yollara.. Tüm kuşlar, maviye doğru kanat açmışlar. Yedi vadilik fersah fersah yolculukları başlamış.
Yol uzunmuş, kanatlar küçük, hayaller kocaman.. Yedi vadiden sonra varılıyormuş Kaf Dağı’ndaki Simurg’a..
İlk vadi ARAYIŞ VADİSİymiş. Sabrı öğrenirken hırslarından arınmayı gerektirirmiş. Kırmızıya çalıyormuş tüy..
İkinci vadi SEV VADİSİ; tüm evrene, belki önce kendine aşkla bakmayı hatırlatmış tüm kuşlara, tüy turuncuya dönerken..
FARKLILIK VADİSİymiş üçüncüsü. Tüyün rengi sarıya dönerken kanatlar ne çok yorgunmuş. Yolu yarıda bırakıp dönenler olmuş. Anlamak gerekirmiş, her kuşun uçuşu kendine özgüymüş.
Yemyeşil parlarken tüy BİL VADİSİ belirmiş ufukta. Ancak bütün benliğiyle tam olanlar bu vadiyi soluklanmadan geçmiş.
BİRLİK VADİSİne doğru bir varmış bir yokmuş yolları aşarken tüy maviye dönmüş. Bu, doğru yolda olduklarının işaretiymiş. Bu vadiyi aşanlar birbirine kavuşmanın heyecanıyla kanatlarını çırpmışlar.
Anka’nın kendini küllerinden yaratıp yeniden doğduğu vadi DÜŞ VADİSİymiş. Tüy laciverde dönerken yol devam ediyormuş.
GİZ VADİSİymiş son vadi. Kendi varlıkları ve yokluklarıyla yüzleşen sadece otuz kuş varmış bu vadiye.. Orası Kaf Dağı’ymış. Perdeler açılmış, yaklaşmışlar. Yakınlık güneşi belirince hep birlikte ışıl ışıl parlamışlar. Huzur makamına varmışlar. Kuşlar yeşil ağacın dallarında titreşmeye başlamışlar. O zaman Simurg’un yüzünü apaçık kavramışlar.
Simurg’un Sİ-MURG, yani kendi dillerinde otuz kuştan başka bir şey olmadığını anlamışlar. Aradıkları, yola düştükleri yalnızca kendileriymiş. Buldukları kendileri.. Kondukları ağacın dallarında daha önce hiç duyulmamış bir sesle aynı şarkıyı mırıldanmışlar. Kuş olmuşlar, ağaç olmuşlar, kanat olmuşlar; kuş ağacıyla birlik kendilerini bulmuşlar. Ağacın yaprakları yedi nota, yedi renk dalgalanmış. Işık, ses ve düş tüm evrene yayılmış.
Derler ki kendi olma yoluna çıkmış herkes göğüs kafesinin orta yerinde bir boşluk hissedermiş ve yolda olma kararlılığını gösteren herkes orada bir yerde duyarmış kuş ağacının evrenle bütünleşen sesini, elinde yedi renkli tüy mucizesi..
(Bu masal Akasya Asıltürkmen’in Kuş Ağacı kitabından ve Simurg Efsanesinden ilham alınarak derlenmiştir.)